2 Kasım 2009 Pazartesi

Gezdim Tozdum

Bayaadır yazmadığımın farkındayım ama bir koşturmacadır gidiyor, deslerin yanında San Francisco ve çevresinde görmediğim yerleri görmeye çalışıyorum. Birkaç haftadır bu turlarıma Narjis ile (Moroco'lu arkadaşım) devam ediyorum. Bu hafta Ferry Building Ghirardelli Square'i gezdik ayrıca da Michael Jackson'un That's it! filmine gittik. Filmden önce de Narjis'lerin evinde brunch yaptık. Çok güzeldi hakkikaten... İşte fotoğraflar!





4 Ekim 2009 Pazar

Tam Bir Yıldır Evliyiz!


İnanılır gibi değil gerçekten, tam 1 yıl olmuş, düğün nerede nasıl olacak, hangi müzikle giriş yapıcaz da pastayı keserken hangi şarkı çalacak... Balayında Mısır'a gitmek mi yi fikir yoksa İtalya mı? Gelin Hamam'ı, kına, imam nikahı, nikah düğün... Allahım nasıl su gibi geçti onca şey.
Sonra yok okul finalleri, yok Toefl sınavları işyerinde onlarca sunum, evde misafirler... Okula kabul edildim mi ev bulabilecek miyim telaşı...

...Ve şimdi milyonlarca kilometre uzakta kutladığımız İLK evlilik yıl dönümü... Zaten her normal insan gibi kutlasaydım şaşardım:) Her şeyim illa ki biraz farklı, ilginç ve zor olacak:)

Fotoğrafta çok çirkin olsam da koymak istedim çünkü sabah sabah çekik gözlü bir amca bu çiçekleri getirdi! Uykudan yeni uyanmış halimle şoke oldum tabii:)

Çocuklara anlatıcak bir şey daha çıktı iyi mi:)

Nice mutlu BİRLİKTE yıllara Kocadam!

3 Ekim 2009 Cumartesi

San Fransisco'da Yalnız Bir Yaşam...


Bugün cuma... Malum okul yok... Dünkü accounting sınavına bütün hafta o kadar çok çalışmıştım ki bügün bünyem derslerle ilgili herhangi bir şey yapmayı kabul etmedi.
Bügünü kendime ve evime ayırdım ha bir de Neşe'ye onu da anlatıcam.
Sabah zaten 11.00 gibi kaktığım için günün yarısını yatakta yemiş oldum. Sonra tek tek aşkım-annem-gözde-teyzem ile skype görüşmeleri ile saati 14.00 yaptım. Bütün hafta dokunamadığım evimi temizleyip aynı aynda laundry'ye çamaşırları götürdüm. (Garip geliyor hala evde çamaşır makinesi olmadan yaşıyor olmak.) Sonra laundry'de bir komşumla tanıştım. 35-40 yaşlarında bir bay ve yanında 8-10 yaşında kızı ben tam kurutmadan çamaşırlarımı almaya inerken laundry odasındaydı. Sohbet, tipik bir amerikan davranışı olan komplimanla başladı:) " sizin sepetinizi burada görünce zevkli bir bayana ait olduğunu anlamıştım" dedi adam:) gülüştük filan laf lafı açtı ve konu nelerelisin'e geldi. Türk'üm deyince adam inanılmaz şaşırdı bir o kadar da sevindi çünkü eşi de Türk'müş yanındaki kızının adı da Meryem'miş. Tabii hemen daire numaraları verildi, mutlaka görüşelim denildi ve ben çamaşırlarımı alıp koşar adımlarla eve çıktım. Neye koştun derseniz ben de bilmiyorum. Yani elinde çamaşırlarınla tanımadığın biriyle konuşuyor olmak bir an için hoşuma gitmedi galiba...
Eve geldim, geldim de gelir gelmez mutfak lambası patlayıverdi! Tavan o kadar yüksek ki sandalyeyle ulaşmak mümkün değil, hemen "yetiş Razia" hattıyla apartmandaki boş bir dairede bulunan merdivenn yerinii öğrendim marketten ampul alıp taktım. şimdi buraya iki kelimeyle yazılabilen o "alıp taktım" var ya, aslında alıp ta ta ta ta k k k tı tı tı mmmm! şeklinde gerçekleşti çünkü hayatında ilk defa ampul değiştiren biri için büyük bir girişimdi:)
Şimdi gelelim Neşe'ye. Neşe'yle beni okuldan arkadaşım Göktuğ tanıştırdı. Önce Los Angeles'taymış ama hem UCAL'in kursundan hem de Los Angeles'tan memnun kalmayınca buraya gelmiş. Gelmiş ama ne okul belli, ne kurs ne de ev, tek başına mücadele ediyor, doğal olarak çok yardıma ihtiyacı var, çok da iyi bir kız. Geçen hafta benim apartmandaki boş bir daireye bakmak için buluştuk ben ona evi gösterdim sonra da arada sadece telefonla konuşmuştuk, bugün de arayıp napıyor bir sorayım dedim. Evini bulmuş ama eşya yok bir şey yok, yatağı yarın geliyor, yatağı gelene kadar yorganlardan yatak yapmış yerde yatıyor. Gel bende kal dedim ama tabii istemedi. Akşama doğru birlikte dışarı çıkıp biraz dolaştık. Evine neleri nerelerden alabileceğini gösterdim biraz.(sanki ben de kırk yıllık San Franciscolu gibi:) Akşam da pizza yiyip biraz sohbet edip evlere dağıldık.
Neşey'le konuştuktan sonra bir daha fark ettim ki, kadın ol erkek ol fark etmiyor, tek başına bir şehirde yaşamla mücadele etmek hakikaten her yiğidin harcı bir şey değil. Konforlu bir yaşam sürerken gerçeten nelerinin var olduğunun farkında bile değil insan. Yatak mı her gece yatıyoruz işte... öyle değil ama, tek tek, yavaş yavaş edinince her şeyi ve aldığı her şeyi "ihtiyaçtan" alınca anlıyor değerini. Şu an benim eve aldığım her şey bir gün gereksinilmiş ve bulunamamış şeyler bu yolla insan biraz kendini de keşvediyor aslında. Ben ne seviyorum, neyle mutlu, neyle eksiğim, nelere ihtiyacım var gerçekten, neler lüx benim için gibii de gibiii...

Çok felsefe yaptık akşam akşam ama, gittikçe kendime ve buraya gelmemi destekleyenlere saygım artıyor...

Hadi uyku vakti!

25 Eylül 2009 Cuma

Ben Bunları Hakedecek Ne Yaptım Acaba?

SF'ya geleceğimin belli olduğu günden bu yana karşıma çıkan "doğru" insanların sayısı bini aştı. Artık cidden korkmaya başladım. Ben bu kadar iyiliği hak edecek ne yapmış olabilirim ki?

Şöyle bir bakalım;
Önce Begüm'le tanıştım, tesadüf eseri en yakın arkadaşı (Aslı) burada yaşıyordu ve yine tesadüf eseri 1 ay sonra İstanbul'a geldi. ( yaklaşık 1 yıldır gelmiyordu)
Sonra Aslı bize, okuluma 10 dakika mesafede bir otel ayarladı ve buradaki ilk günlerimde beni hiç yalnız bırakmayarak çok yardımcı oldu.
Ev arama sürecimde Kenyalı bir müslüman olan şu anki apartman yöneticim Razia, ben hiç söylemeden kirada benim için indirim yaptırdı.
Hiç eşyam olmadığı için kara kara düşünürken tutacağım evden çıkan çocuk herşeyi 1/3'ü fiyatına bıraktı.
Sonra tabii lüks ihtiyaçlar başladı. Mesela TV... Geçen hafta okulda $25 TV satıldığı ilanını gördüm aradım, satan kız gidip alabileceğimi söyledi. Yine, kara kara ne yapacağımı, nasıl taşıyacağımı düşünürken Thailand'lı sınıf arkadaşım Tammy, "ben taşımana yardım ederim birlikte gidelim" dedi. Ben yine iki kız nası taşıyacağız sendromundayken Tammy benim için araba kiralayıp kapıma gelmişti!! ( Hatta yanında erkek arkadaşını da getirmişti, çocukcağız taşıdı ben sadece seyradip milyonlarca kez THANNKK YOUUU! dedim.
Duruun daha bitmedi. TV'yi almaya gidince öğrendim ki, TV satan kıza hediye gelimiş ve kızcağız hiç kullanamamış çünkü ülkesine dönmeye karar vermiş yani sıfır bir TV'yi $25 almış oldum.( hadi bu daha anlaşılabilir bir şans)
Ve beni korkutan oha yok artık dedirten aşama...
Eve televizyon bağlatmak için at&t'ye gittiğimde social security numaram olmadığı için $200 depozito vermen gerektiğini söyleidler ve çok üzüldüm. Apartman yöneticim Razia ile laflarken arada konu buraya geldi ve "saçmalama $200 verilir mi ben senin adına alırım sen bana ödersin" dedi. Bu teklif bir Türk'ten gelse yine şaşırırdım tabii ama dünyanın bir ucunda beni henüz 1 aydır tanıyan birinin bu kadar içten yardımcı olmaya çalışması beni nasıl mutlu etti anlatamam. Ve şu an sadece ayda $5 vererek TV izleyeceğim.

Belki biraz abartıyorum şu an, ama o kadar üst üste geldi ki. Sonuçta tek başıma olduğum bu şehirde kendimi yanlız sanırken bir anda da ne kadar "kalabalık" olduğumu hatırlattı bana.

Tammy, Razia, Aslı ve daha sayamadığım herkes... ben bunları hak edecek ne yapmış olabilirim ki?

2 Eylül 2009 Çarşamba

Case Study @ GGU

 

 

 

 



Çok komik görünüyor değil mi? Dün yaptığımız Case Study dersinden birkaç kare. Masanın tepesine çıkmış aşağı bir şey fırlatan kadın benim advisor'ım Karen:) Bu da case stusy dersi. Case şudur ki; bir firma tavuklar yetiştirmekte ve onlardan yumurta elde ederek satmaktadır. Firmanın sahibi non professional bir kişi olmasına karşın işleri büyüyüp çoook fazla tavuk sahibi olmuştur. Şimdi ise içinden çıkamadığı bir problemi vardır. Tavukların bulunduğu 2m yükseklikteki kuluçkadan tavuk hareket ettikçe yumrtalar yere düşmekte ve bu da mal kaybına sebep olmaktadır. Bu problemi 4 er kişilik ekiplerle önümüze verilen 3 kalın ip, 2 kalın kağıt, makas, selo bant 2 balon ve tabiki 1 yumurtayla üreteceğimiz fikir ile çözmemiz istenmektedir. Ama tabii kurallar eşilğinde.

1- ilk 5 dakika malzemelere dokunmadan sadece brain storming yapılacak.
2- sonra 3 farklı fikir üretilecek.
3- grupça 1 inde karar kılınacak
4- ve üretilecek.

Birçok fikir çıktı, ama grupça yumurtayı kağıda bantla sarıp, sonra şişirdiğimiz iki balonun arasına yerleştime fikrinde karar kıldık. böylece ne kadar yüksekten düşrese düşsün balonların arasına sıkışan yumurta yere düşmeyecekti. Aslında çoook daha creative fikirler vardı ama önemli olan execution'ın uygulanabilir olmasyıdı. ( çooook tanıdık değil mi?)

o da ne, sürenin bitmesine 10 dakika kala gelen acil bir haberle üretim sürecindeki problem sebebiyle malzemelerimizden birinden vaz geçmek zorunda kaldık! ( ipimizden ayrıldık)

Sıra geldi denemeye, Karen tüm uygulamaları tam 2m yükseklikten yere attı. Karen yaklaşık 1.30 olduğu için zor oldu tabi:) 11 takımın da projesi denendi sadece 3 yumurta kırılmadan kurtuldu. Evet onlardan birinin sahbi de biziiz!!!:)


 

 

 

 

30 Ağustos 2009 Pazar

Fillmore Street

Bugün Aslı'dan aldığım tavsiye ile Fillmore Street'e gittim. Dün gece her zaman yaptığım gibi maps.google.com / get directions güzelliğinden faydalanarak yol planımı hazırlamıştım:)
zaten şu master olayında bir skype'a bir de google'a ne kadar çok şey borçluyum bir bilseniz...

Neyse efem, otelden çıkıp sokağımın köşesindeki duraktan 38'e binmek suretiyle Fillmore'a ulaştım. Tabii ulaşmadan önce otobüse kaç "kadınımtrak" erkek arkadaş, kaç cinsiyeti konusunda idiaa'ya girebileceğimiz şahsiyet bindi sayısını bilmiyorum ama ben yaklaşık 10 dakika sonra indim onu biliyorum:)

Fillmore durağında inince önce nereye yürüsem bilemedim, çünkü indiğim caddeyi kesen dikey bir cadde ve aşağı da yukarı da yürünebilir. Baktım biraz önce yukarı çıkayım dedim. Çıkarken başlarda ne kadar güzel bir yere geldiğimi fark etmedim, taa ki o güzell 2.el dükkanına rastalayana kadar. Zaten 2nd hand çook severim ama bunlar öyle güzel ki neredeyse hiç kullanılmamış gibi ve çok orijinal şeyler var. Yukarı doğru yürümeye devam ettikçe, çok güzel kozmetik dükkanları, antikacılar, cafeler, restaurantlar gördüm. Gerçekten insanın içini açan bir cadde. Öyle bir havası var ki şehrin içindeki o kozmopolitlik orada yok. Sadece Amerikalılar ve gerçekten düzgün insanlar var. Aslında Aslı bir cafede oturup ders çalışabilirsin demişti ama benim içimden hiiç ders çalışmak gelmedi. Önce Aslı'nın önerdiği cafede oturup bir vejeteryan lazanya yedim. Gerçekten şu ana kadar burada yediğim en güzel yemek diyebilirim. Yemeyi güzelleştiren yemekten önce gelen yeşil salata da olabilr tabii:) aaaa domates hem de gerçekk! dedim içimden:) Burada kuru ve konserve sebze görüyorum çünkü sürekli. Ah bir evim olsa da yemek pişirsem!! Ev konusuyla ilgili de gelişmeler var onu da ayrıca yazacağım. Fillmore'a giderken ne bulacağımı kestiremediğimden hiç fotoğraf makinam yanımda mı düşünmemiştim. Bu orijinal dükkanları görünce fotoğraf makinama sarıldım ama şarjı bitmek üzereymiş o nedenle çoook daha güzel fotoğrafları hataya bırakıyorum. Haftaya haftasonu da gidip ödevlerimi orada yapmayı planlıyorum.
Şİmdilik elimizdekilerle yetinelim lütfen:)
 
 
 
 
Posted by Picasa

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Skype'lı günler:)



Yazmam gereken biiir sürü şey var, tek tek detaylarıyla yazmalıyım ama sondan başlayarak gidelim böylesi benim için daha kolay olacak. Bu sabah annemler sarozda iftar yaparken ben de burada onlara Skpye'la katılarak kahvaltı yaptım:) Yaklaşık 3 saat birkaç kez koparak da olsa ( benim otelin bağlantısından kaynaklanıyor) canlı bağlandım onlara. Bu arada bugün babacığımın doğum günü olduğundan pastasını da birlikte kestik:) işte birkaç kare...




Posted by Picasa

25 Ağustos 2009 Salı

Alışıyorum...

Bugün aslında bomboş bir gün olacaktı ama sabah Berat'la birkaç saat skype'da konuşup sonra okula filan gidince ( ödeme yapmak için gittim ama ders kaydı olmadan yapılamıyormuş) günün bayaa çabuk ve hoş geçti. Öğleden sonra 4 gibi Union Square'de Aslı'yla buluştuk güzel bir 2,5 saat geçirdik bol bol sohbet edip birşeyler yedik. Bir şeyler demiyim sabah sadece bir kuruvasan yediğim için çok acıkmıştım kocca bir sandwichi mideye indirdim ama akşam bir şey yiyemeyeceğim sanırım çünkü çok tokum şu an. Yarın oryantasyon başladığı için geceden okul belgelerimi ve kendimi ( banyo, oje vb.) hazırlamalıyım.
Bugün de böyle geçti işte... Yavaş yavaş alışıyorum galiba. Aslıdan çok şey öğreniyorum buradaki yaşam hakkında. İçim daha da rahatlıyor. Burası çok kompakt bir şehir, her yer ya yürüme mesafesi ya da otobüsle erişilebilir durumda. O nedenle alışmak ve yaşamak daha kolay oluyor. Amerika'nın diğer kentlerindeki uçsuz bucaksızlık burada yok. Tek ortak nokta homeless'lar:) Umarım okuldailerle de kolay anlaşır iyi zaman geçiririm...

aaa bu arada size evimin fotoğraflarını göstereyim; eşyaların bir kısmını yatak, gardrop vb. ayrılan çocuktan satın alacağım ama Apple TV'sini ya da plazmasını alır diye düşünüyorum. mutfak filan çok içime sindi açıkcası, küçücük ama tam bana göre okula da 10dk yürüme mesafesinde çok güvenli bir bölgede:)





24 Ağustos 2009 Pazartesi

tekbaşıma SF'da ilk gün...

Gece çok erken uyuyamadığımdan sabat Berat'ın "Münih'teyim" telefonuyla uyandım sanırım 8 filandı. Sonra tekrar 10 a kadar uyumuşum. Otelde bugünden itbaren tek kişilik bir odaya geçeceğimi dün otel sahibi Martina'dan öğrenmiştim o nedenle eşyalaımı bavullara tıktım ki taşıması kolay olsun. Sonra da aşağı inip odamı değiştirdim. Beratla ilk geldiğimizde verdikleri gibi bir oda olacak diye gerçekten çok korktum çünkü camı olmayan havalandırma boşluğuna bakan havasız bir odadaydı. Eylül'ün minimum 6 sına kadar burada olduğumu düşünürsek çok zor olurdu. Neyse efenim odam camı filan olan küçük ama güzel bir oda. eşyalarımı odaya yerleştirdim ve bir duş alıp hemen çıktım.
Tam 12 saattir bir şey yemiyordum ve artık çıkmam gerekiyordu. Çünkü okulda saat 2 de hem Math30 hem de english proficiency sınavlarım vardı. Berat'ın da çok sevdiği Bread&Cocao ya gittim, bir çay elşiğinde bir sandwich ile biraz buruk bir kahvaltı yaptım. Çünkü Berat'la aaaaa ekmek! diye bakakalmıştık orada. o ana kadar Amerika'da pretzel ve bagel'dan başka ekmeğimtrak bir şeye rastlamadığımız için:) Bu cafe benim tuttuğum eve de çok yakın dolayısı ile hazır vaktim de varken alışveriş yapabilecek nereler var bakmak istedim. okula doğru yürürken 7/11 gördüm evimi kiralayan Razia bahsetmişti o neredeyse her şeyini oradan alıyormuş. İçeriye şöyle vitrinden bakıp meyve gçrünce çok mutlu oldum çünkü burada "manav" yazan dükkanlarda bizim cips reyonlarımzdan da küçük ve az sayıda meyve oluyor:)
Kısa bir yürüyüşten sonra okula vardım ama hala erkendi, kapıdaki banklarda oturup insanları izledim. Sanırım hiç biri yeni değildi. Ellerinde kalın kalın kitaplar oradan oraya koşturuyorlardı. Arkamda da kütüphane vardı, herkes önünde bir laptop ölümüne ders çalışıyordu:) Nasılsa vaktim var diye okulun kitaplarının satıldığı yere gittim, gidip de fiyatları görmesem daha iyiyidi sanki, özellikle de marketing kitapları öyle böyle değil, 150 USD'den başlıyor desem yeri var. Koşar adımlarla uzaklaşıp ilan panosuna baktım hani olur da kitaplarını satmak isteyen olur diye ama maalesef:( Gerçi okulun dükkanında kullanılmış kitaplara baktım zaten orijinaller çook daha pahalı ama bir ümit dedim işte.
Sonra sınavımın olacağı 4. kata çıktım, önce math mı ingilizce mi dedi asistan valla dedim mathı yapamayacağım için önce onu verin. Çünkü internetten mat30 practice testlere bakmıştık Berat'la baya kazıktı onun matematiği çok iyi olmasına rağmen yapamamıştı. Ama bu sınav biizm internette çözdüklerimiz kadar zor değildi. Ben hayatımda logaritma görmediğim için kalıcam büyük ihtimalle ama belki de attıkarım tutar belli mi olur. 30 soru için 2,5 saat zaman verdiler, 1,5 saatte sıkıldım ben. 15 soruyo yaptım bilerek ama gerisi logaritma ve paraboldü ki o konular hakkında hiç bir fikrim olmadığından salladım.
Dersi almamak için 21 doğrum olması gerekiyor pek ümitli değilim ama bakalım... Ama en azından şunu anladım geçilir bir dersmiş math30. ( çok korkuyordum da...)
Sonra 5 dakika ara verdim ve ingilizce sınavının yapılacağı bilgisayarlı odaya gittim. Ben TOEFL gibi bir şey bekliyordum ama sadece bir article okuyup onunla ilgili fikirlerini yazacağın bir essaymiş. gerçi metin çooook uzundu ama bundan geçerim diye düşünüyorum.
okuldan çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum. En azından 1 gün daha geçmişti... dönüşte giderken baktığım 7/11 a girdim kendime bir meyve salatası aldım. şimdi de odamdayım. Belki akşam bir şeyler atıştırmaya çıkarım ya da miskinlik yaparım. iyi ki bilgisayarım var yoksa sıkıntıdan patlardım. Yarın bomboş bir gün, bakalım ne yapacağım...

23 Ağustos 2009 Pazar

3...2...1.... START!

ve işte start verildi, yarış başladı. Neyle yarıştığımı ben bile bilmiyorum... Hiç bilmediğim bir şehir San Francisco, hiç bilmediğim bir okul Golden Gate University, ve hiç bilmediğim bir duygu yanlızlık...

Berat'ı shuttle'na yaklaşık 1,5 saat önce bindirdim, çok zor oldu ama gitti işte. Şimdi; sanırım çok da yanlış bir zamanda neden burada olduğumu, deyip değmeyeceğini, kısacık hayatta bu kadar sıkıntıya girmeye ne gerek olduğunu sorguluyorum... sevgilimin omzunda uyumak varken neden tek başıma bir otel odasında olduğumu...

Hep anormal olanı mı yaşamalıyım yani... "herkes" gibi olmayı sevmesem de biraz daha "az acılı" olabilir di mi seçimlerim.

En komik olan da şu; İstanbul'dayken burada olmak için parçaladım kendimi, kabıma sığamadım son 3 ay, bir an önce başlasın istedim, "mutlaka" gelmem gerektiğini düşünüp direttim. insan bilmediği hem de çoook zor olan böylesine bir maceranın peşinden neden koşar?
 

Çok şanslıyız ki, Berat'ın 10 yıldır New York'ta yaşayan lise arakadaşı Aykut ve sevgilisi Birtney'de 19 Ağustos'tan bugüne kadar bizimleydi, tam onların geldiği gün evimi tutabildiğim için onlarla 4 günlük kısa bir tatil yapma şansımız oldu. ilk gün Wisherman Worf denilen San Fransisco'nun çok ünlü turistik bir mekanına gittik, sonraki gün Golden Gate Bridge ve çevresi dün de araba kiralayıp dünyanın en iyi üzümlerinin yetiştirildiği dolayısı ile de en iyi şarapların çıktığı Napa Valley'deydik. Ramazan olduğu için biz Berat'la şarap tadımı yapmadık ama iyi ki de yapmadık çünkü adamlar soygun yapıyor resmen 4 farklı şaraptan 1 er yudum tatmak sadece 25 USD :)
Posted by Picasa
ev arama çabalarım sırasında...

ilk telefon görüşmesi veee... I'm sorry, rented!

 
 
 
 
Posted by Picasa

18 Ağustos 2009 Salı

Ben gelmeden önce:)

Aslında geldim, buradayım... ama gelemeden yaşananları es geçemezdim...

Gelmeden önceki çarşamba akşamı, lise arkadaşlarımla buluştum. Allahtan pek veda gibi değildi, herzamanki gibi buluştuk, dedikodular- haberler havada uçuştu filan...

Ama bir akşam sonra, yani the uniclub vedasında sanırım tuttuğum göz yaşlarım içime aktı ki bir gün sonra alerjiden kabardım!...

Sultanahmet'te Balıkçı Sabaatin'de çok eğlenceli, çok buruk, çok sıcak, çok durgun... bir çok karışık duyguyu bir arada yaşadığım bir gece oldu.

Sevdiğim herkes, (hemen hemen) oradaydı...


işte birkaç kare...











daha yüzlercesi var tam 450 kare çekmişiz o gece,


ve.. geldim, burada, San Francisco'da oteldeyim... Hatta içime sinen bir ev de buldu bile denilebilir. Burayla ilgili de yazacak çok şey var. Ama şu an Berat yanımda uzanıyor ve onunla sadece 5 günümüz kaldı...

O yüzden burasıyla ilgili yazacaklarımı daha yanlız günlere bırakıyorum...

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Gitmeye 3 kala!

Uzun süredir yazamadım farkındayım ama o kadar çok şeyi aynı anda hazırlamaya, hiç bir detayı atlamamaya çalışıyorum ki yaptıklarımı düşünecek zamanım olmuyor.
Neler yaptım bir bakalım;

- Doktor randevuları ( dahiliye, testler, kulak-burun-boğaz, göz kontrolü, ilaçlar)
- Bavul hazırlıkları
- Aile, arkadaş buluşmaları, hatta kalmalı ev toplantıları,
- Bu arada otel rezervasyonu ve orada yaşayacak ev araştırmaları,
- Evin yokluğuma hazırlanması, tüm genel temizlik hazırlıkları.
- Üniversite ve mezuniyet evrakları

eminim daha hatırlayamaığım neleer neleer!

Şimdi sıra geldi vedalara... En zor olanı da bu galiba... Gidiyor olmak...
İşten, okuldan hatta İstanbul'dan ayrılmaktan çok daha zor olanı Berat'tan uzakta olacak olmak.

Ama sulugözlülük yok! Hakikaten zor ama çok "faydalı" bir yıl olacak.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Bekle Beni SF:)

Valla San Francisco hazır mı bilmem ama benim şu an acayip gidesim var! Nasıl ev bulucam, nasıl yerleşicem, okuldakiler nasıl insanlar? Hocaların Amerikan aksanını anlayacak mıyım?? gibi gibi milyonlarca soru var aklımda. Bir de fotoğraflar arasında gezerken aşağıdaki fotoğrafımı bulunca, acaba dedim alışabilecek mi bu SF bana:)


 

 
Posted by Picasa