6 Temmuz 2010 Salı

ve İstanbul- San Framcisco Seferleri devam eder...

Eveet... ikinci elçi ziyaretimiz Esralar ( Berat'ın kız kardeşi Kaan'cık ve Özgür) ile oldu... A bu arada onlar gelmeden bir hafta önce durup dururken sol dizimin iç tarafı ağrımaya hatta bir süre sonra bu ağrı dayanılmaz olmaya başladı... Önce skandal bir doktora gittik ve "eve gidip dinlen geçecek" dedi oysa ben ağrıdan yatağımdan tuvalaete gidemez olmuştum 2 gün sonra. Neyse ki sonra çok çok iyi bir orthopedist buldum da olayı kökünden çözüverdi. Ama tabii bu arada ben Esralar'a şehri gezdiremeyeceğim, eşlik edemeyeceğim diye çok korktum. Neyse ki doktor bir diz korsesi verdi ve çok zorlamayacak şekilde yürüyebileceğimi sadece 6 hafta bu korseyi kullanmam gerektiğini söyledi. ( Hala takıyorum!)
Neyse Esralar geldi ve çok gezmeli tozmalı bir 10 gün geçirdik. Alışverişin dibine vurduk:) Aslında Los Angeles'a gitmeyi planlıyorduk ama Kaan'cıkın dişi çıkıyodu benim bacağım çok çok iyi değildi derken 6 saat araba yolculuğunu göze alamadık. Zaten açıkcası 10 gün acncak San Francisco'ya yetti. Hatta bileti son ana bıraktığımızdan Alcatraz'ı gezdiremedik bile... Ama Napa Valley'den Sousalito'ya, Mission Street'ten Fillmore'a her bir yeri gezdik:) işte biraz fotoğraf...






Aslında burada yaşadıkça ve özellikle misafir ağırdaldıkça hissediyorum ki bu şehri en az doğduğun büyüdüğüm İstanbul kadar hatta yaşam kalitesi sebebiyle çoğunlukla daha da fazla seviyorum. Her geçen gün buradaki alışkanlıklarım, sevdiğim şeyler, gittiği ( müptelası olduğum) mekanlar artıyor. Dolayısı ile de ayrılacağımı bilmek daha çok acı veriyor. Umarım en azından yılda ya da iki yılda bir yolum buradan geçer e hasret gideririm...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Update Continue Vol.2

Düşünelim bakalım sonra neler oldu...
Hmm bu dönem aldığım derslerden bahsedelim biraz da. Bu dönem brand management & strategy, PR, Statıstıcs ve Integrated Marketing Communications alıyorum. Favorim ilki ( brand management). Hocamız Mc Cann Erickson, Microsoft gibi markalarda çalışmış şimdi kendi danışmanlık şirketi olan 40 yaşlarında biri. Ama ilginç bir kişilik. Networkleri pek sağlam. Her hafta işlediğimiz case lerler ilgili guest speaker davet ediyor. Mesela National Geographic mi o hafataki case, gidiyor NG'in ajansından birini getiriyor ya da marka tarafından. Önceleri komik oluyordu çünkü case'ler genellikle rakip ile karşılaştırmalı ve biz çoğunlukla rakibi daha başarılı buluyoruz. Markayı eleştiriyoruz filan dersin son yarım saatinde Ed ( hoca) diyor ki: keşke şu markanın neden böyle hatalar yaptığnı brand manager'ından duyabilsek! Pat diye en arka sıradan adam ya da kadın iniveriyor:) Biz tabii soru yağmuruna tutuyoruz...
Diğer dersler de fena değil, mesela PR dersi... PR benim kafamdaki daha doğrusu Türkiye'de bize enpoze edilenden çok farklı ve değerli bir yerde burada. Bizde de öyle olacak web güçlendikçe önümüzdeki 5 yıllık süreçte bence. Markaların kendi söylediklerine yani klasik reklam anlayışına güven azaldıkça PR değer kazanıyor. Hem online hem offline alanda. E tabii PR profesyonellerinin de hatası yok değil bu konuda. PR'ı sadece basın bülteni gönderim habercileri yemeğe çıkarmak olarak görme devri çoktaaan geçmişte kaldı. PR dersi gerçekten vizyon anlamında çok faydalı oldu. IMC ( integrated marketing com.) ise daha "genel" bilgi dersi. Henüz bilmediğim yeni bir şey duymadım ama reklamı diğer promosyon çözümlerinden ayırma çabası ya da "tanımlama" çabası biraz kasmaca geliyor bana. ayırmak yerine aralarındaki bağı güçlendirmektan yanayım ben...
Istatistik çooook komik bir ders:) ilk ders girdim hoca debelene debelene bir şeyler anlatıyor allah allah diyorum kulağa çok tanıdık geliyor ama çok komlpex bişi heralde insanlar bir ciddi bir anlamaya çalışıyor. Dersin sonunda bir baktım anlattığı şey aritmetik orta!!! Tüm bileşenleri topla, katılan sayısına böl! Bildiğin aritmetik orta! Bildiğin konuda komik oluyor da bilmediğin konuda öyle komplex hale getiriyorlar ki başka türlü 3 dakikada anlayacağın konuyu 3 saatlik derste anlayamıyorsun. Biraz karmaşık anlayacağınız...
Derslerle ilgili yazabileceklerim sanırım bu kadar sırada neler var bakalımmm....

Update Continue...

NY'dan sonra hep birlikte biricik San Francisco'ma geldik. Oh be eve varmak gibisi yoktu! Eminim Türkiye'ye dönünce de burayı çok özleyeceğim...Bu dram kısmına bir başka entry ayırmalıyım sanırım...
öhööm neyse SF'da sırasıyla Fisherman's Wharf, North Beach, Union Square, Fillmore, Mission, Alcatraz, Golden Gate Bridge, Academy of Science Museum ve dolayısı ile Golden Gate Park, Sausalito vs. vs. gezdik... Bir gün de araba kiralayıp Miliputas'a outlet'e gittik. Aynı gün Napa Valley'i de gezecektik ki alışveriş canavarı içimizden çıkmadı gitti:) Outlete gittiğimiz gün anneler gününden bir önceki günü ve burada da Coach'un önünde 100 kişili bir kuyruk vardı. şaka gibi! insanları 25 lik fruplar halinde içeri alıyorlardı ve girişte indirim kuponu veriyorlardı. Biz de Seçil'le güçlerimizi birleştirip 35% indirim aldıkkk! ( zaten 50% indirilmiş fiyat üzerindenn) Yaşasınnn!
Ama sanırım bu indirim benim için pek iyi olmadı çünkü artık Coach'tan gerçek fiyatında ya da öyle 20% indirimle filan çanta alabileceğimi pek sanmıyorum.
Biraz da SF fotoğrafı koyup bu session'y bitirelim.

Genel olarak çok güzel bir tatildi... Benim yaz dönemimimin başlangıcıydı ve kendimi daha bir "buralı" hissediyordum Emrah'lar giderken:) Onlar gideli neredeyse 2 ay oldu... Özledim...


Update...

Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi anlık yazmayı beceremediğimden toplu bir update yazmayı deneyeceğim...
Neler oldu bir bakalımm...

Spring term bittikten sonra önce Kocadam geldi (Berat):) Sonra da Emrah ve Seçil... önden biz New York'a gittik sonra da Emrah'la Seçil ile orada buluştuk. New York'ta San Francisco'yu neden bu kadar sevdiğimi bir kez daha farkettim. Havaalanından çıkmamızla otele ulaşmamız tam 2 saat aldı. İstanbul'da 22 senesini geçirmiş birinin buna şaşırmaması gerek belki ama son 1 yıldır her yere en fazla 20 dakika yürüyerek ya da 15 dakikalık yolculuklarla ulaşan biri olduğumu hatırlatırım...
Gerçekten otele ulaşırken shuttle'da sinir krizi geçirecektim. Allahtan önde Brezila'lı ve balayına gelmiş bir çift vardı da onların yanlarındaki kadınla konuşmalarını anlamaya çalışarak biraz vakit geçirdim:)
Otele ulaştık çok merkezi ve çok temiz bir oteldi NY ziyaretleri için öneririm. Buradan ulaşabilirsiniz Four Points by Sheraton . En güzel yanı da Whole Foods ki kendisi benim favori süpermarketim tam karşısında olmasıydı. Neyse ilk bir iki gün benim sevdiğim restaurantların ve cafe'lerin NY şubelerini gezip Berat'a da tattırmamla geçti.
Sonra Emrah'la Seçil geldi ve bir tur da onlarla benzer yerleri gezdik. Bölge olarak sorarsanız veb 5th avenue'den çok hata çok çok çok Soho ve Tribeca'yı beğendim.
New York'ta en ilginç durum Abercrombie önündeki çılgın alışveriş kuyruğuydu. Girişte biri kadın biri erkek ( ve neredeyse çıplak) manken / tezgahtarlar sizi karşılıyor içerisi karanlık ve buram buram parfüm kokuyor. (Bu arada Brand Management& Strategy dersi hocam çok güzel bir saptamada bulundu: Dünyada çalışanlarının üzerinde hiç bir şey olmadan kıyafet satmaya çalışan tek marka Abercrombie:)
SF mağazası da benzer aslında ama bu 5th avenue mağazası bir başkaydı:)Bu arada berat için bir sweatshirt sorduk hatta sanırım 2, ikisi de "sold out!" şaşırdım mı hayır!
Düşünüyorummm başka neler kalmış aklımda NY tatilindennn.... AAA TABİİ Kİ TIME SQURE BOMB! 1 Mayıs'tı hatta biz Seçil'le Washington D.C. ye gitmek istiyorduk da beyler taş koydu! neyse biz sabahtan Metropolitan Museum'u gezdik sonra da beylerle buluştuk akşam yemeği yedik. Yemek yediğimiz yer 53. caddede ve Time Square 42. caddede ve otel 23. caddede. Yani? Yani biz yemekten sonra otele gitmek için Time Square'den geçmek zorundaydık. Ama geçemedik çünkü yollar kapalıydı... Alternatif bir yoldan yürüdük ve bir 1 mayıs kutlaması filan var diye düşündük...
Odaya gelip CNN'de Time Square Bomb haberini görüp ölümden kıl payı kurtulduğumuzu baya zor idrak ettik:)) neyse ki bomba imha edilmişti ve kimseye hiç bir şey olmamıştı!

işte size birkaç fotoğraf...






aaa fotoğraflara bakınca hatırladım... Seçil'in yoğun çalışmaları sonucunda Yankees maçına gittik ve iyi ki de gittik. Başta çok sıkılacağımı düşünmüştüm ama gerçekten acayip eğlendim... Özellikle Yankee taraftarlarının arasına karışmış rakip takım taraftarının her sayı aldıklarında yüzlerce kişi içinde gaaayet rahat Yankee'leri gıcık etmesi çok eğlenceliydi. Biraz da maç fotosu buradan buyrun...





Hmm... Bir NY unutulmazı daha Central Park kahvaltıları... Dedim ya Whole Foods benim favori grocery market'im ve Amerika'nın en bana ( bize) uymayan öğünü de kahvaltı olduğu için " kahvaltını kendin yarat" konseptiyle Whole Foods'dan peynir zeytin ekmek ve daha fazlasını alarak Central Park'ta güzel havadan da faydalanarak piknik-kahvaltı yaptık... işte fotolar...




İtiraf edelim ben blogger olacak biri değilmişim:) ben daha bir 140 karakter insanıyım. Anlık update'ler daha bana göre... Ama blogu da arşiv anlamında seviyorum yanii okunmayı beklemiyorum artık sanat için blog akımındanım:) ben de olsam 3 ayda bir güncellenen bir blogu okumazdımmm:)

8 Mart 2010 Pazartesi

Lake Tahoe'da haftasonu

Bayadır yazmıyomuşum meğer, arada olanları saymaya kalkmayacağım, çook zor ama şu kadarını özetleyebilirim her gün biraz daha büyüyorum. Şöyle bir büyümeden söz ediyorum "tek bildiğim hiç bir şey bilmediğimdir" diyen amcaya yani Descartes'e hayranlığım her geçen gün artıyor. Çünkü uzakta olmak -ve sanırım uzakta yalnız olmak daha da çok-insana sahip olduğu kalıpların ne kadar saçma ve anlamaya çalışmanın ne kadar güzel derin bir yaşam biçimi olduğunu gösteriyor. Neyse niye girdim buralara ya haftasonu tatilimi anlatacaktım...
Evet efenim bu hafta cuma akşamı yola çıkmak itibariyle Lake Tahoe'ya gittik. 15 kişilik bir ekiptik. Çoğunluğu Amerikalı arkadaşlar oluşturduğu için buradaki yaşama dair çok şey öğrendim. Bakış açıları yaşam biçimleri (ayy çook güzeeelll diyemiycem ama) farklı, çok farklı! Anlattıkça örneklerle açıklayacağım sanırım daha anlaşılır olacak.

Cuma akşamı 5.15 gibi evden çıktık sadece bir AppleBees yemek molası verdik Narjis orada fotoğraf makinesini unuttu ama çok problem olmadı aradık Pazar'a kadar bizim için sakladılar biz de gezi boyunca benim makinemi kullandık. 10 gibi dağ evine ulaştık. 4 katlı 7 odalı "huge" bir evdi. İşte fotoğraflar:






Sonracığıma, odalara yerleştik biraz muhabbetten sonra buzz gibi yataklarımıza girdik allahtan odada elektrikli kalorifer ( bu nası yazılıyodu yaa) vardı. Vardı da bu sefer gecenin bir yarısı çok sıcak oldu Narjis'le karşılıklı off puuff deyip kıstık işte o yazamadığım şeyi ( kalorifer miydi:) Sabah 8 de uyanıp süferrr bir kahvaltı yapıp kaymaya gittik. Mesela yukarıda bahsettiğm farklılıklardan biri: hepimiz aynı yere (dağa) gidiyor olmamıza rağmen biz üstümüzü değiştirmeye gidip gelene kadar evde kalan arkadaşların çoğu çıkmıştı ve hiç kimse birlikte gitmeyi önermedi. Ve tüm gün Narjis-eşi( Yassir) ve ben birlikteydim fakat diğerlerinden eser yoktu. Böyle bir bireysellik durumu yani ama hani biz buraya birlikte tatile gelmiştik???
Akşamları yemekte- yemekten sonra bilardo masasında- langırtta gece kağıt oynarken herkes salona toplanıyor şen şakrak bizim değimimizle "kuzu sarması" ama sabah herkes kendi halinde ateta kaçıyo birbirinden "allahım birini beklemek zorunda kalır da 5 dakika daha az kayarsaammm!"

Ama bu bireysellik dışında da Amerikalıların yaşamları daha doğrusu birbirlerine yaklaşımları da çok ilginç, bizde de vardır ya hani doğu-batı çekişmesi kültür farkı burada o fark hat safhada! Doğulu olanların daha soğuk ve disiplinli batılıarın ise çok daha rahat ve ehli keyf olduklarına dair "stereo type" lerı ( kalıpları) var. Arkadaş olmalarına rağmen var bu. Yedikleri yemeklerin çeşitlerini bile buna göre belirliyorlar. Aaa sen San Jose'lisin o zaman bu yemeği Mexican Bean ile yersiniz siz amaa biz sour cream koyuyoruz filan:)

ahaha aklıma geldi, çok ironik bişi oldu, cumartesi akşamı daha doğrusu gecesi iskambil oynayalım dedik ama tabii ortak bildiğimiz oyun bulmamız lazım. Narjis "American 8" diye bir oyun söyledi bizim pis 7 nin 8 li olanı ama komik olan American 8 oyununu orada bulunan 12 American dan hiç birinin bilmiyor olmasıydı:))

fotoooo:)















ve bu da benim bittiğim andır:)















Biraz da ev hali ve göl kenarı fotoğrafları ile bu session'ı kapatalım. Umarım daha sık yazabilirim. Yoğunluktan değil yazamamam çünkü bu dönem hakikaten çok rahat güzel bir programım var San Francisco'da da yapacak acayip çok şey var kendimi buradan max. faydalanmaya adadım:) Ha bu arada Pilates'e başladım bu gün de Yoga'ya gidecektim ama kayak hamlığından ağrıdığı için her uzvum yarına bıraktım. Yine çenem düştüüü.

Enjoy!